20 Temmuz 2010 Salı

Erken Çocukluk: İyiki Doğdun Oğlum!

Erken Çocukluk: İyiki Doğdun Oğlum!

İyiki Doğdun Oğlum!

Hayatta aslında bir mola değil mi? Bazen tatille veriliyor mola, bazen düşünüyorum da aslında çalışmak gerçek mola.Tatile girince aklımı daha bir başıma topladım sanki, ne çok üzmüşüm kendimi dedim, ne çok takmışım, takılmışım lüzumsuz şeylere koca bir yıl boyunca. Hayat gerçekten çok kısa ve hızlı gidiyor. Her mola da tekrar gözden geçirmek, yeni planlar yapmak değil mi zaten.

Bugün Murathancığımın , minik kuşumun doğum günüydü. Tam 7 yıl önce bugün almıştım onu kucağıma ve ilk defa içime çekmiştim o mis kokusunu. O kadar uykucuydu ki, hemşireler emsin diye dakikalarca uyandırmaya uğraşıyorlardı. Şimdi öyle hızla geçtiki yıllar, emeklerken, yürürken, düşe kalka derken, ha konuştu anne dedi, ay ay dede dedi derken. Baktım ki bugün okuyor, yazıyor, problem çözüyor olmuş benim minik kuşum. Çocuklar annelerinin gözlerinde hiç büyümezmiş ya, yok canım sizde. Nasıl da büyüdü. Ben görüyorum ama bir şey yapamıyorum. O büyüyor ve ben yaşlanıyorum galiba. İlk günden beri özenerek öpüyorum oğlumu. Her gün, defalarca bıkmadan, bıktırmadan. O da kapıldı bu büyüye ve o da seviyor öpmeyi, öpülmeyi. Dokunarak paylaşıyor o da her şeyi. Gelişti, büyüdü ve ben de büyüdüm onunla beraber. Ben de öğrendim aslında o konumayı öğrenirken susmayı, ben de öğrendim o koşmayı öğrenirken ben durmayı, ve aslında ben ondan öğrendim hayata karşı durmayı. O ağladıkça ben gülmeyi öğrendim ve o istedikçe ben ertelemeyi.

Tatil iyi geldi. Düşünüyorum bol bol. Sakinledim, sükuneti yakaladım. Deniz, kum olmasa da dinlenmek iyi geldi. Duydukça dinliyor insan ve dinledikçe dinleniyor.

Canım oğlum, iyiki doğdun, iyi ki varsın, Allah sana uzun ve sağlam bir ömür versin. Sağlam bas ayaklarını yere ve sağlam yaşa. Canım oğlum, ömrün boyunca yanında olamayacağımı biliyorum ama, bildiğim bir şey var ki, sana kattıklarımızla ayakta kalacaksın. Tüm çaba bunun için. Umarım bunu anlayacak olgunlukta yetiştirebiliriz seni. Doğum günün kutlu olsun.

Son favorim: Sertap - Koparılan Çiçekler
"Yoksa bahçemin eski şanı sebebi koparılan çiçekler"

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Pınar' a Mektup Var (2)

Pınarcımmm,
İkinci mektupla tekrar seninleyim. Bugün 19.07.2010 Pazartesi özel birgün. Öncelikle benim canım oğlum Murathan' ımın doğduğu gün. Murathan tam 7 yaşını doldurdu. Zaman çok hızlı geçiyor derlerdi aynen öyleymiş. Bugün benim için ikinci kez özel oldu. Neden mi? Çünkü bu sabah ilk defa boncuğu gördüm. Hemde pıt pıt atan minnacık kalbini. İşte mucize dedim. Bir can var ve orada, yüzü, siması, kolları, bacakları daha yok. Ama mucizenin başlangıcı KALBİ var. Bu ne müthiş bir şey. Kalbi pıt pıt atıyordu ve ben düşündüm ki, inşallah bu kalp hep iyilikler besler. Hep aklından önce kalbiyle görür ve kararlar verir.
Boncuk olmuş 6.5 mm. Tam 6 hafta 3 günlük. Şimdi herşeyden habersiz ama pıt pıt atan kalbiyle tutunuyor hayata. Umarım hep kalbiyle tutunmaya devam eder. Çünkü büyüdükçe biz ona aklını kullanmayı öğretmeye çalışacağız. Oysa bak mucizede bile akıldan önce kalp yaratılıyor. Demekki hata yapıyoruz. Demekki aslolan KALP.
Pınarcım,
Sen akıldan önce kalbinle karar verdin, çocuk sahibi olmaya. Çünkü çocuk sahibi olmak akılla verilecek bir karar değil zaten. ( Olunca anlarsın ne demek istediğimi:)) Hatta bugün kan verirken bile biraz anladın..Sana ilk tavsiyem, biricik yavruna sarılmayı öğren ve öğret. Sarılmak çok büyülü. Kızdığında da, sevdiğinde de hatta küstüğünde bile sarılmayı ihmal etme. Bir anne evladına ne kadar kızarsa kızsın, dikkat et çocuk yine ağlayarak annesine sarılmak ister. Çünkü onu koruyup, kollayacak, sığınabileceği yegane liman herkesten önce annesinin kollarıdır. Sen sen ol, lütfen boncuğa sıkı sıkıya sarıl. Çünkü sarıldıkça sen, onun ağlamaları da uzun sürmeyecek ve aranızdaki sevgi bağı daha da güçlenerek her şeyi çözecek. Ve lütfen ilk andan itibaren hatta şimdiden sesini kontrol etmeyi öğren. Sakın boncuğa yüksek sesle bağırma. Bir çocuğu en olumsuz etkileyen şey, yüksek ses.
Hamileliğin boyunca sağlığına, beslenmene dikkat ederken, bir yandan da kendini anneliğe hazırlaman için veirlmiş bir süre 9 ay. Bu nedenle de bol bol kitap okumaya bak. Sonra çok zor olacak. Ama yok bu senin dediklerin sadece kitaplarda yazar , ben annemin yolundan giderim dersen senin bileceğin bir şey ben o kadarına karışamam. Ama şunu unutma ki, sen 0-3 yaş arasını babaannemle geçirdin. Dolayısıyla senin bildiğin yöntemler, babaannemin yöntemleri. Kısaca hatırlatmak isterim, babaannemin çocuk yetiştirmede altın kurallarını;
  • Ellerini havaya kaldırıp kıvırarak oynamayı öğretmek
  • İki çocuk arasında herhangi bir şeyi paylaştırırken önceliği daha çok sevdiğine vermek, sonra vicdan yapıp geri almak ve diğerine vermek
  • Çocuk telefonda konuşurken, neler söylemesi gerektiğini ona mutlaka tekrarlamak
  • Çocuğa sık aralıklarla MUTLU MUSUN? diye sormak

Şimdilik aklıma gelenler bunlar, korktun dimi. Bence sen kitap okumaya başla...

Seni, Serhat' ı ve boncuğu çok seviyorum...

13 Temmuz 2010 Salı

KISSADAN HISSE.....

İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir.Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler.Berber, iş adamının kulağına fısıldar; 'Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi...
'Berber çocuğa seslenir: 'Ali, buraya gel!
'Bunun üzerine çocuk sakince dükkâna girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, 'bak şimdi' diye fısıldar ve bir elinde 5 liralık, diğer elinde 50 liralık bir banknot olduğu halde çocuğa sorar:'Hangisini istiyorsan alabilirsin?
'Çocuk dalgın dalgın bir 5 liraya bir de 50 liraya bakar ve sonunda 5 liralık banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır.
Berber işadamına döner ve gülerek:'Gördün mü? Sana söylemiştim.' der.
Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür.Yanına giderek, neden 50 liralık değil de, 5 liralık banknotu aldığını sorar.Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir: 'Eğer 50 liralığı alırsam oyun biter!'

Dünya çapında bir bestseller: Gözleri Açık Sevmek

Kitaptan...

"Yaşamı bir metro vatmanı gibi yaşayabiliriz: Nereye gittiğimizi ve yolun ne olduğunu kesinlikle bilerek. Ya da bir sörfçü gibi yaşarız: Dalgaları izleriz." Sana dalgaları izlemeyi öneriyorum."Yaşam önceden kestirilmesi olanaksız ince bir denge. Sadece kendini dalgaya bırakmakta yetmez, her dalganın sörf yapmaya uygun olmadığını da bilmek gerekir.

TEBDİL - İ MEKAN LAZIM


Artık tatil lazım, dinlenmek lazım, yorgunluğu atmak yeniden doğmak lazım,


"Tebdil - i mekanda ferahlık vardır" demişler ya boşa değil, senede birde olsa tebdil - i mekan lazım.




Yaz geldi geçiyor, henüz tatil moduna girememişseniz benim gibi hergün yarın izne çıkıyorum dedikten sonra, yarın yeniden kendinizi çalışırken buluyorsanız, artık sizinde vaktiniz gelmiş demektir.

Şimdi hayallere dalıyor ve....

Kumsalda sıcacık güneş yakarken, denizin, kumun ve güneş yağının kokusu birbirine karışıyorken, buz gibi karpuz yemek geçiyorsa aklınızdan, evet evet tatil lazım.


Her şeyden önemlisi, elinize bir kitap almak, şu laptoplardan uzaklaşmak, belki de sadece boş boş denize bakmak bile iyi gelecektir size.


Gözlerimi kapatmayalı, sadece etraftaki sesleri dinlemeyeli, telefonda konuşmadan bir saat geçirmeyeli çok oldu.


Artık bana tatil lazım. Deniz, kum olmasa da İstanbul' dan çıkmadan da olsa yeter ki işlerden uzaklaşıp sadece kendimle kalmak lazım. Artık yoga mı yaparım, klasik müzik mi dinlerim, nerede entel dantel aktivite varsa onları mı bulurum bilemem.
Bildiğim bir şey var, bana ne mi lazım?


BANA TATİL LAZIM...BANA TEBDİL - İ MEKAN LAZIM...

9 Temmuz 2010 Cuma

ÖNERİ - Şahane Bir Anı -


Bir arkadaşım; kızının vesikalık fotoğrafının aynısını ( aynı fon üzerine, aynı poz) her yıl çektiriyormuş. Yıllar sonra için harika bir anı bence. Yüz hatlarının ve ifadenin değişimini fotoğrafları yan yana koyduğunuzda görüyorsunuz.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Teyze Oluyorummm

Bende teyze oluyorum. Geliyor ufaklık. Şimdi ya 1,5 cm ya 2, ama heyecanı, sevinci ???
Tüm aileye neşe kaynağı oldu geliş haberi. Dün gece saat 22:45' de öğrendik boncuğun varlığını. Evet varlığını o artık var, henüz aramızda değil ama var.
Adı şimdiden BONCUK:)

Anneside babasıda hala şokta. Ben ama çok tecrübeli teyze olarak kendinden emin bir şekilde bekliyorum onu. Oooo daha çok var tam 33 hafta...

Sevgili kardeşim Pınar,

Bu sana ilk annelik tavsiyelerini içeren mektubum, bundan böyle her hafta "Pınar' a Mektup Var " adlı köşemden sana yazacağım. Tavsiyelerimi dikkate alırsan sen rahat edersin, yok ben bildiğimi okurum dersen o minik Boncuğun elinde olursun oyuncak.

Bu mektup ilk olduğu için sana anneliğin en güzel yanlarından bahsedeceğim. Bundan sonrakiler için garanti veremiyorum.

Anne olmak diyince akla ilk gelen onu kucağına alacağın ilk andan itibaren yaşayacağın o muhteşem duygu. Kalbinin güm güm atacağı, o mis gibi kokunun burnundan taaa derinlere yayılacağı ve yumuşacık ve sıcacık yanağını yanağına dayayacağın an. İşte o anı yaşamak için bile herşeye değer.

Şimdilik tadı kalsın damağında...
Sevgilerimle,

6 Temmuz 2010 Salı

Olgun Yorgunluk

Yağmurun her damlası insanın içini acıtır bazen, bazen anneannenin mis kokulu kurabiyelerini özlersin, ağlarsın ya bazen de işte öyle başladım bu sabaha…


Biraz hüzünlü, biraz kırgın…


Keşke dedim yine çocuk olsam, koşsam, oynasam, yaramazlık yapsam.


Gözlerimin önüne o çocukluk hali takıldı kaldı. Muzur, haylaz ama şirin. Neden böyle çabuk tükettik çocukluğumuzu dedim kendi kendime. O an anladım içimdeki ufaklığın olgun yorgunluğa koşturduğunu. Çıktım karşısına dikildim. Dur dedim ona, dur. Dur yoksa sonunu hiç bilmediğin bir yola giriyorsun ve bu yol seni senden ve belki de çok şeyden alacak. Sen benim ufaklığımsın, her şeye gülerek bakan yanımsın. Dur lütfen gitme olgun yorgunluğa. Kal benimle.

Günün Sözü

Umutlarını yüksek, sabit giderlerini düşük tut!!!